Blogda zaman zaman klavyemi okuyucularıma bırakmak istediğimi şu yazımda "Hakkında uzun uzun yazmak istediğim bir kitap okudum!" diyeniniz varsa buyursun gelsin diyerek ilan etmiştim. Sıkı takipçilerimden sevgili Tzn Arc okuduğu bir kitabı büyük titizlik ile incelemiş ve harika bir yazı hazırlamış. Kendisine sıcak ve samimi yorumları ve konuk yazar ağırlama mutluluğunu bana yaşattığı için çok teşekkür ediyorum ^^
Eğer okuduğunuz bir kitaptan sonra içiniz içinize sığmaz ve o kitaba dair yorumlarınızı naçizane kitap yorumlarımın bulunduğu blogumda yer almasını isterseniz bana kitapmimari@gmail.com adresi üzerinden ulaşabilirsiniz.
Sözü daha fazla uzatmıyor ve ilk konuk yazarımın kitap yorumu ile sizi baş başa bırakıyorum...
Keyifli okumalar!
Kitap Mimarı
Ceren K.
ÜÇ İSTANBUL
KİTAP
ADI: Üç İstanbul
YAZAR: Mithat Cemal Kuntay
SAYFA SAYISI: 577
YAYINEVİ: Oğlak Yayıncılık/Oğlak Klasikleri
TÜRÜ: Roman
NEDEN BU KİTAP?: Uzunca bir süredir Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nın "Roman İnceleme" seminerlerine katılmak istiyordum. İnternet üzerinden başvuru formunu doldurdum ve seminer süresince incelenecek kitap listesini de hemen satın aldım; sanki başvurum kabul edilecekmiş gibi. "Üç İstanbul" romanı da incelenecek kitaplar arasındaydı. Roman inceleme seminerine katılamadım ama bu sayede birbirinden güzel kitapları kütüphaneme kazandırmış oldum.
KAPAK TASARIMI:. Başlangıçta neden aynı fotoğrafın üç değişik renk tonunda basılmış olduğunu anlamlandıramadım ama romanı okuduktan sonra esere konu olan üç dönemin (istibdat,ittihat ve terraki,mütareke dönemleri) vurgulanmak istediğinin farkına varabildim. Mithat Cemal Kuntay'ın tek romanı olan bu kitabın içeriğini özetleyecek şekilde tasarlanmış bence.
KİTABIN YANSITTIKLARI:
Bu
romanda İstanbul'un üç dönemdeki (II.Abdülhamit
Dönemi,İttihat-Terakki ve İstanbul'un işgal yılları) geçirdiği
değişiklikler, üç farklı konakla sembolize edilmiş ve bu
mekânların insan-siyaset ilişkileri üzerindeki değişimleri
çarpıcı biçimde ortaya konulmuştur. Her dönemi bir konak temsil
etmektedir. II.Abdülhamit'in Dönemini: Hidayet'in Konağı,
İttihat-Terakki (II.Meşrutiyet) Dönemini: Adnan'ın Konağı ve
İstanbul'un İşgal Dönemini ise Naşit'in Konağı
Roman
uzun bir dönemin aynı yüzlerini değişik siyasî çalkantılar
içerisinde veriyor. Kirli
ilişkiler, güvensizlik, jurnalleme,saray adamlarının
becerisizlikleri ve lüks yaşamları geniş ölçüde yer alıyor.
Çökmüş kurumlar ve yozlaşmış insanları öyle iyi betimliyor
ki,sanki Osmanlı Devleti'nin çöküşünü de anlatıyor.
Okuduğum
kitaplarda adı geçen karakterler için karakter tablosu hazırlar;
karakterlerin birbirleriyle ilişkilerini kavram haritası haline
getirir ve karakterlerin özelliklerini not alırım. Ancak bu sefer
yapamadım çünkü romanda ana karakter olan Adnan dışında o
kadar fazla kişi var ki; en son 25.karakterden sonra bıraktım bu
işi. Romanda geçen karakterlerden bazıları hakkında kısaca
bilgi vereyim:
Baş
karakter Adnan, eski bir evde veremli annesiyle yaşayan bir muhacir
çocuğudur. Babasının savaşta şehit düşmesi üzerine annesiyle
İstanbul’a gelerek İngiliz Sait Paşa’nın konağına
yerleşmişlerdir. Hukuk fakültesinde okuyan Adnan, aynı zamanda
"Yıkılan Vatan" romanını yazmaktadır. Dinsiz olduğu
halde dinin lehinde ve aleyhinde fazla bir şey söylemez. Abdülhamit
karşıtıdır.Sığıntı geçen çocukluğu Adnan’ın peşini
bırakmaz. Onun için ne İstibdat’ta ne Hürriyet’te ne de
Mütareke devrinde Adnan çocukluğundaki savrulmuşlukla bir türlü
barışamaz. Çelişkilerin ve bocalamaların insanıdır. Yazar bize
onu şu tespitiyle izah eder gibidir: “Şair Raif’le başlayan,
Hidayet’le biten bir adam: Adnan!..” (s.96). Adnan,II.Meşrutiyet
ile önemli bir mevkie gelir. Sözü her tarafta geçen zengin biri
olur. I.dönemdeki Adnan, çıkarcı,eğlence düşkünü,zevk
peşinde koşan biriyken,bu dönemde yüksek makamlarla iyi ilişki
kuran, Hidayet'in konağındaki gibi bir ortama sahip olan biri
haline dönüşmüştür.Son dönemdeki Adnan ise, değerini,mevkiini
kaybetmiş biridir artık.
Hidayet
yirmi yedi yaşında, bâlâ rütbeli devlet adamlarındandır. O,
Sultan Abdülhamit’in iktidarı döneminde gayr-ı resmi olarak
önemli bir mevkie sahiptir. Kendinden olmayanları saraya
jurnallediği için Şair Mehmet Raif gibi bir çok şahıs ondan
çekinir. Gündüz saraydan para alan, gece saraya küfreden bir
tiptir.Enteresan bir kişidir. İşinde
yükselmek isteyenler ona yanaşır, mevkilerini ilerletirler.
Dağıstanlı
Hoca din adamlarını temsil eder. Abdülhamit’e en çok
küfredenlerden birisidir. Dağıstanlı hoca, çok değişik bir din
adamıdır. O, Fatihteki sarıklılardan ayrı adamdır. Baş açık
namaz kılar. O, bakkalın, kasabın, kısacası halkın “gavur
hoca”sıdır.
Kısacası
romanda İstanbul, konak hayatı ve burada yaşayan insanlar bir çok
yönüyle anlatılmaya çalışılmıştır. Akıcı bir roman ama
kitabın dilini biraz ağır buldum. Bilmediğim kelime sayısı
fazlaydı. TDK sözlüğü ile kitap arasında mekik dokudum demek
daha doğru olur.
ALTINI
ÇİZDİKLERİM: Hiç kimseyi ve hiçbir şeyi değil de yan yana
güzel durmuş sözcükleri kullananları kıskanırım en çok. Bu
yazarın da kıskandığım cümleleri vardı kitapta. Onlardan
bazıları:
"İnkılap
bir insanın uykusunu tamamen aldıktan sonra
uyanmasıdır.İhtilal,birini gece yarısı dürterek
uyandırmaktır;insan birden bire uyanır,çok uyanır,fazla
uyanır."(s.213)
"Hoca!
Hoca! Fennin çelik dişi dinin çürük kafasını delik deşik
etti....."(s.103)
Altını
çizdiğim cümleler içerik bağlamında bir anlam kazanır.
Bağlamından koparılmış cümleler kitabı okumayanlar için bir
anlam ifade etmeyebilir. "Suyu pınarından içmek gerekir"
diye bir deyim vardır. Kitap tanıtımlarını işin vitrin kısmına
benzetirim. Okudukları kitapları tanıtan blogları, ilgiyle takip
eder; buralarda tanıtılan kitapları almaya çalışırım. Umarım
bu tanıtım sizin de ilginiz çeker ve bu kıymetli romanı
kütüphanenize eklersiniz. Kitapla ve sevgiyle kalın!
Tzn Arc
Roman
uzun bir dönemin aynı yüzlerini değişik siyasî çalkantılar
içerisinde veriyor. Kirli
ilişkiler, güvensizlik, jurnalleme,saray adamlarının
becerisizlikleri ve lüks yaşamları geniş ölçüde yer alıyor.
Çökmüş kurumlar ve yozlaşmış insanları öyle iyi betimliyor
ki,sanki Osmanlı Devleti'nin çöküşünü de anlatıyor.
Okuduğum kitaplarda adı geçen karakterler için karakter tablosu hazırlar; karakterlerin birbirleriyle ilişkilerini kavram haritası haline getirir ve karakterlerin özelliklerini not alırım. Ancak bu sefer yapamadım çünkü romanda ana karakter olan Adnan dışında o kadar fazla kişi var ki; en son 25.karakterden sonra bıraktım bu işi. Romanda geçen karakterlerden bazıları hakkında kısaca bilgi vereyim:
Baş karakter Adnan, eski bir evde veremli annesiyle yaşayan bir muhacir çocuğudur. Babasının savaşta şehit düşmesi üzerine annesiyle İstanbul’a gelerek İngiliz Sait Paşa’nın konağına yerleşmişlerdir. Hukuk fakültesinde okuyan Adnan, aynı zamanda "Yıkılan Vatan" romanını yazmaktadır. Dinsiz olduğu halde dinin lehinde ve aleyhinde fazla bir şey söylemez. Abdülhamit karşıtıdır.Sığıntı geçen çocukluğu Adnan’ın peşini bırakmaz. Onun için ne İstibdat’ta ne Hürriyet’te ne de Mütareke devrinde Adnan çocukluğundaki savrulmuşlukla bir türlü barışamaz. Çelişkilerin ve bocalamaların insanıdır. Yazar bize onu şu tespitiyle izah eder gibidir: “Şair Raif’le başlayan, Hidayet’le biten bir adam: Adnan!..” (s.96). Adnan,II.Meşrutiyet ile önemli bir mevkie gelir. Sözü her tarafta geçen zengin biri olur. I.dönemdeki Adnan, çıkarcı,eğlence düşkünü,zevk peşinde koşan biriyken,bu dönemde yüksek makamlarla iyi ilişki kuran, Hidayet'in konağındaki gibi bir ortama sahip olan biri haline dönüşmüştür.Son dönemdeki Adnan ise, değerini,mevkiini kaybetmiş biridir artık.
Hidayet yirmi yedi yaşında, bâlâ rütbeli devlet adamlarındandır. O, Sultan Abdülhamit’in iktidarı döneminde gayr-ı resmi olarak önemli bir mevkie sahiptir. Kendinden olmayanları saraya jurnallediği için Şair Mehmet Raif gibi bir çok şahıs ondan çekinir. Gündüz saraydan para alan, gece saraya küfreden bir tiptir.Enteresan bir kişidir. İşinde yükselmek isteyenler ona yanaşır, mevkilerini ilerletirler.
Dağıstanlı Hoca din adamlarını temsil eder. Abdülhamit’e en çok küfredenlerden birisidir. Dağıstanlı hoca, çok değişik bir din adamıdır. O, Fatihteki sarıklılardan ayrı adamdır. Baş açık namaz kılar. O, bakkalın, kasabın, kısacası halkın “gavur hoca”sıdır.
Kısacası romanda İstanbul, konak hayatı ve burada yaşayan insanlar bir çok yönüyle anlatılmaya çalışılmıştır. Akıcı bir roman ama kitabın dilini biraz ağır buldum. Bilmediğim kelime sayısı fazlaydı. TDK sözlüğü ile kitap arasında mekik dokudum demek daha doğru olur.
ALTINI
ÇİZDİKLERİM: Hiç kimseyi ve hiçbir şeyi değil de yan yana
güzel durmuş sözcükleri kullananları kıskanırım en çok. Bu
yazarın da kıskandığım cümleleri vardı kitapta. Onlardan
bazıları:
"İnkılap bir insanın uykusunu tamamen aldıktan sonra uyanmasıdır.İhtilal,birini gece yarısı dürterek uyandırmaktır;insan birden bire uyanır,çok uyanır,fazla uyanır."(s.213)
"Hoca! Hoca! Fennin çelik dişi dinin çürük kafasını delik deşik etti....."(s.103)
Altını çizdiğim cümleler içerik bağlamında bir anlam kazanır. Bağlamından koparılmış cümleler kitabı okumayanlar için bir anlam ifade etmeyebilir. "Suyu pınarından içmek gerekir" diye bir deyim vardır. Kitap tanıtımlarını işin vitrin kısmına benzetirim. Okudukları kitapları tanıtan blogları, ilgiyle takip eder; buralarda tanıtılan kitapları almaya çalışırım. Umarım bu tanıtım sizin de ilginiz çeker ve bu kıymetli romanı kütüphanenize eklersiniz. Kitapla ve sevgiyle kalın!
Tzn Arc
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Abone olarak veya yorum yaparak, kişisel verilerinizin KVKK kapsamında işlendiğini kabul etmiş olursunuz.
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.