Ayın Yazarı
Agatha Christie
Nobel Edebiyat Ödüllü yazar José Saramago’dan okuduğum üçüncü kitap, Işık Ergüden’in özenli ve kusursuz çevirisi ile raflarda yerini alan Körlük oldu. Distopya türünü seven bir okur olduğum için soluksuz okuduğum ve adeta elimden düşüremediğim Körlük için yazacak o kadar çok şey var ki nereden başlasam karar veremiyorum.
Körlük, Merhaba Kitap Kulübü’nün ek okuma listesindeydi ve kitabı kulüp arkadaşlarımla birlikte okudum. Bu yüzden kitaba dair en azından 15 farklı okur görüşünü dinlemiş biri olarak şunu belirtmeliyim ki harika bir distopya!
José Saramago kalemiyle henüz tanışmadıysanız kitap size ilk başta okunması ve anlaşılması zor gelebilir. Yazarın kendine has, kural tanımaz bir yazım tarzı var. Alışmış olduğumuz diyalog düzeni ve çoğu noktalama işareti yok. Saramago tüm bunların yanı sıra paragraf da kullanmıyor. Karakter ve yer isimlerini de pek tercih etmeyen José Saramago kitapları milyonlarca okur tarafından nasıl okunuyor diye soracak olursanız, yazarın büyülü yeteneği ile bir an önce tanışmalısınız diyebilirim.
Alışık olduğumuz metin kurallarının dışında kaleme alınmış olsa da akıcılığından ödün vermeyen, ilk kez okuyan okurlar için birkaç sayfa yavaşlama yaşamanın ötesinde bir dezavantajı bulunmayan bu anlatım o kadar özgün ki başka bir yazar tarafından taklit edilmesi mümkün değil. Düzenli bir kitap okuru olarak José Saramago kitaplarını, bu farklı anlatım sebebiyle zaman zaman okuma listeme dahil ediyorum. Rutinleşen okuma listemin dışına çıkıp, beni şaşırtacak ve okuma alışkanlığımın biraz da olsa dışında alternatif bir anlatım ile renklendirecek kitap arayışına girdiğimde okumayı tercih ediyorum bu ödüllü yazarın kitaplarını. Kitap karakterlerine isim vermeyip, doktor, gözlüklü kız, şaşı çocuk, doktorun karısı gibi sıfatlarla karakterlerden bahsettiği için tek kitap olarak okumayı tercih ediyorum. Hoş en başta da belirttiğim gibi tabiri caizse soluksuz bir okur deneyimi yaşattığı için birkaç kitap bir arada okumak zaten gözüme pek mümkün gözükmüyor.
Yazarın büyülü anlatım tarzından çıkıp Körlük kitabına gelecek olursak kitap, 2 kitaplık Blindness serisinin ilk kitabı. Bir anda ortaya çıkan ve nasıl yayıldığı tespit edilemeyen körlük salgını, isimsiz ülkenin isimsiz insanlarını ele geçiriyor. İlk körlük vakası yoğun trafiğin aktığı bir caddede, trafik ışığı yeşile dönse bile hareket etmeyen bir aracın sürücüsünde ortaya çıkıyor. Kitapta anlatılan körlük için, ilk kör olan adam “yoğun bir sis içinde gibiyim, bir süt denizine düştüm sanki” ifadesini kullanıyor. Kitap boyu “beyaz körlük” olarak ifade edilen salgın, ilk kör adam, ilk körün karısı, taksi şoförü, göz doktoru, göz doktorunda yer alan: gözü siyah bantlı yaşlı adam, koyu renk gözlüklü kız ve şaşı çocuğu da ele geçiriyor. Nasıl bulaştığı bilinmese de bu salgına yakalanan insanlarla temas edenlere bulaşan bu beyaz körlük için adı bilinmeyen hükümet karantina kararı veriyor. Kör olanların karantinaya alındığı sahneler günümüzde hala daha etkisini sürdüren Covid-19 salgınını hatırlatsa da kitap ilk olarak 1995 yılında yayımlandığı için benzerlikler için ütopya/distopya türünün genel özelliği olarak saydığım yazar öngörüsü olduğunu söylemek mümkün.
Kitap içerik olarak iki ana bölüme ayrılabilir. Birinci bölüm bilinmezlerle dolu Körlük salgının başladığı kısım, ikinci bölüm ise kör insanların karantinaya alındığı kısım. Açıkçası ikinci aşama adeta farklı bir dolulukta. Hayatlarını görmek gibi insana pek çok imkân sunan ve gören kişiler için düzenlenmiş bir dünyada yaşamaya alışmış kişilerin aniden kör oldukları için yaşadıkları adaptasyon sorununu ele alan ikinci bölüm pek çok yan konu ile desteklenmiş. Neredeyse her kitabında okurlarını insan olmanın erdemleriyle yüzleştiren José Saramago bu kez iç hesaplaşmamız için doktorun karısını hikâyenin baş köşesine yerleştirmiş. Sonlara doğru “doktorun karısının yerinde olsaydım ne yapardım?” diye sıkça düşünerek okuduğum kitapta pek çok okur gibi yazarın metne yerleştirdiği siyasi, toplumsal ve vicdani eleştirileri yakalayabildim. Aslında pek çok okurun yakaladığı fakat benim gözümden kaçan Yedi Uyurlar göndermesine kitap kulübündeki arkadaşlarımın yorumları sonrası hak verdim doğrusu.
Körlük, içinde insan olmanın yüceltilesi ve yerilesi bütün özelliklerini bulabileceğiniz kimi zaman dehşete düşüren çoğu zaman düşündüren ama en çok empati duygunuzu harekete geçiren kitaplardan biri. Kitabın neredeyse her okur tarafından beğenilmesinin bir sebebinin de insanın duyarsızlaşma, görmezden gelme, toplumsal olaylara karşı toplu bir bilinç gösterememe, yozlaşma gibi konulara dair alt metinde derin metaforlar barındırması olduğunu düşünüyorum. Sanki José Saramago insanlığa dair tüm eleştirisini Körlük salgının ardına saklayarak okurlarına sunmuş. Yazar tüm bunları o kadar gerçekçi ve günlük hayatın içinden detaylar ile bezeyerek yapmış ki kitabın çarpıcılığı türün diğer örneklerine nazaran kat be kat daha fazla. Hatta, Körlük için devam kitabı olan Görmek’ten bile kat be kat daha iyi diyebilirim.
Salgın gibi korkunç bir gerçekle boğuştuğumuz şu günlerde; salgının nasıl bulaştığının bilinememesi, insanların içine düştüğü belirsizlik, çaresizlik ve karantina gibi yaşadıklarımıza benzer durumlar sebebiyle gerçekçiliğin daha da artarak hissedildiği bu edebi kurguya kitaplığınızda yer vermenizi öneriyorum.
Diğer José Saramago kitap yorumlarım için kitap ismine tıklayınız;
Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş - José Saramago
Bilinmeyen Adanın Öyküsü - José Saramago
Ayın Yazarı
Agatha Christie